31 Mayıs 2010 Pazartesi

AB-ABD-İSRAİL-PKK

Çok ağır konuşucam bugün yeter artık.

Başlıktaki ilişkiyi bu ülkede bu topraklarda bilmeyen maldır mal artık.Bugünkü saldırılar rastlantımıydı!!!Bırakın allah aşkına bir tarafta haince,savaşmadan şehit olan MEHMETÇİKlerimiz diğer yanda siyasi oyunun kurbanı en büyük silahı misket olan TÜRK vatandaşlarımız.Suçları neydi??Belki de hepimizden masumdular.

Bu olay sıcakken cevap verilmeliydi , bu kadarmı aciziz artık biz,kafamıza çuval geçirdiler , adıza çıktılar , şimdide bu .

Ama recep BEY en sonunda tepkimiz sert olucak dedi  ya bu yeter uyuyuan TÜRK HALKINA.
Ah ATAM ah ECEVİT kemikleriniz sızlıyordur , bu ülkede Adnan Menderes asıldıysa bu hükümet ve çıbanbaşı bırakın asılmayı taşlanmalıdır bu ÜLKEnin gururunu ayaklar altına aldıkları için.

Hayatım boyunca Türklüğümle gurur duydum ama artık başım eğik dolaşıyorum ne yazıkki , bu hükümetin askeri olacağıma vatandaşlığımı bile değiştirmeye razıyım artık.

Bir lafımda ORDUya olsun sizde bu hükümetin oyuncağı oldunuz ya sizede yazıklar olsun.

Hepinizi toplasak bir Ahmedinejad etmessiniz.

30 Mayıs 2010 Pazar

RAKI NASIL İÇİLİR????

Rakıyı güneş battıktan sonra, yavaş yavaş ve muhabbet eşliğinde içmeli...


*Rakıdan küçük küçük yudumlar alınır... Bülent Ersoy öyle içiyor diye bir dikişte bir duble rakıyı içmek makbul değildir...

*Buz gibi şişeden bardağa çevire çevire dökülür ve o nefis kokunun daha fazla yayılması sağlanır...

*Bardağa konulan rakının yarısı kadar su konması makbuldür...

*İlk yudumu aldıktan sonra ağızda bekletip, dişlerin arasından derin bir nefes alınırki akciğerler de nasibini alsın...

*Masada yaşça en büyük kişi rakı kadehini tokuşturmak için kaldırmadan rakı kadehleri masadan kalkmaz...

*Rakı sofrasında planlı, programlı ciddi işler konuşulmaz. Geyik muhabbeti yapılır, memleket kurtarılır, anılar tazelenir, dedikodu yapılır...

*Sigara küllüğüne zeytin çekirdeği, sıkılmış limon kabuğu konmaz...

*İçilen kahve fincanında, tabağında sigara söndürülmez...

*Rakı kadehine önce rakı, sonra su, daha sonra da (konmasa daha iyi olur ama) buz konur...

*Bu sırayı bozarsanız, anason kadehin üzerine çıkar, rakının hem tadı hem keyfi kaçar... Rakıdan anlayanların,Antalya meyhanelerinde garsonluğa soyunanlara bunu anlatması gerekir...

*İcmeye başlamadan önce aperatif birşeyler yenmelidir. Favori

zeytinyağlılardır. Zeytinyağı, mide dolmaya başladıkça üste çıkarak,alkolün genzinize doğru gelmesini engeller...

*Rakıya buz koymak yanlıştır. Buz rakının içindeki suyla alkolü aynı oranda etkilemediği için daha seyrek olan alkol üste çıkar. İdeal karışım bozulmuş olur. En uygunu rakıya soğuk su koymaktır...

*Rakı sofrasında kadeh yalnızca bir defa tokuşturulur. Hadi bakalım hoşgeldiniz vs. falan diye...

*Bundan sonra kadeh tokuşturulmaz sadece kaldırılır...

*Masaya yeni birisi eklendiğinde ise tekrar kadeh tokuşturulabilir... *Rakı şalgam suyuyla içilmez!... (taslağa dahil değil)


*Mezesiz rakı içilmez. Ben akşamcıyım, öyle bir kadehlik keyfim var diyorsanız gidin bira filan için...


*Şişe numarasının önemi yoktur. Zira ilk damıtılan rakı, 01 numaraya denk gelmez...

*Rakı masasına avuç içiyle ya da yumrukla vurulmaz...

*Bağıra çağıra, Böğüre öğüre konuşulmaz... Sakin olmak, efendi takılmak gerek...

Önce kendine gel, sonra meyhaneye

Kalender ol da gir kalenderhaneye

Bu yol kendini yenmişlerin yoludur

Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye

*Rakı bardağı boş beklemez... Evet masadan kalkarken bile dibinde biraz bırakılır...

*Usul, adap bilen en genç kişinin saki olması adettendir, büyüklere (ki büyüklük kavramı orada anlam bulur) sakilik yaptırılmaz... Ev sahibi olsa bile...

*Şişede kalan son rakı damlasına kadar eşit paylaştırılır, daha da içmek isteniyorsa bu paylaştırma ritüeline girilmeden yenisi sipariş edilir...

*Rakı sizi ne zaman sarhoş edeceğini zamanında söyleyen bir içkidir,bunu farkettiğiniz zaman yanınızdakilere söylemeli, ya da izin isteyip kalkıp gitmelisiniz, ama eğer sizin kalkmanız masayı dağıtacaksa ölseniz bile orayı terketmeyin... Çünkü rakı masasından tuvalete gitmek için bile zar zor kalkılır, hoş karşılanmaz...

*Rakı masasında bira, şarap gibi başka alkollü içecekler (masada sosyetik hanımefendiler olsa dahi) olmaz...

*Her nevi ızgara balık (çupra, levrek, istrongilos) uğurlu yemeği,hususi nihavend ve rast makamından sanat musikisi eserleri uğurlu nağmesi, akordeon, keman ve ud da uğurlu çalgısı olan rakının, uğurlu cl'si 70'dir...

*Rakı yanlız başına içilen bir içki değil, meze ile birlikte yavaş (sindire sindire) içilen bir içkidir...

*Mide ve beyne belirli bir etki yaptıktan sonra insan keyiflenir ve güzel sohbetlere yönelir...

*Yani hem anlatır hem dinler... Böylece rakı sofrası en az iki kişinin katıldığı toplu bir eylem, karşılıklı konuşmalara dayandığı için demokratik bir forum, evrensel ve kişisel sorunların ortaya getirildiği, fikir alıp verilen, insanın kendisi ile yüksek sesle düşünerekhesaplaştığı bir tür psikolojik grup terapisi olmaktadır...

*Unutulmamalıdır ki rakı sofrası saygın bir cemiyettir... Buraya katılan hem bu meclise kabul edildiği için saygı gören bir kişiliğe sahip demektir hem de diğerlerine karşı saygılı olmak zorundadır...

*Herhangi bir marka rakı içilirken başka bir markayı övmemek önemlidir,aksi yapıldığında, o an yudumlanan nimete hakarette bulunulmaktadır,yanlıştır...

*En büyük mezesi muhabbettir... Muhabbet konusu "bi kız vardı, 5 yıl sevdim, yüzüme bile bakmadı" gibi duygusal ağırlıklı olabileceği gibi,"bu güneş niye hep doğudan doğuyo batıdan batıyo?" gibi yarı-felsefi konular da olabilir...

*Tam yağlı koyun peynirinin üzerine kırmızı toz biberle renklendirilmiş sarımsaklı zeytinyaği süslemesi... Turşu gibi ekşi mezelerde yine rakının kendine has tatlı nefasetini dengeler, damarlarınızı büzer anasonla dost olur, buna misal olarak dağ lahanası turşusu verilebilir...

Yarasın


LEYLA VE MECNUN AŞKI

Mecnun, bir kabile reisinin dualar ve adaklarla dünyaya gelmiş olan Kays adlı oğludur. Okulda bir başka kabile reisinin kızı olan Leyla ile tanışır. Bu iki genç birbirlerine aşık olurlar. Okulda başlayıp gittikçe alevlenen bu macerayı Leyla‘nın annesi öğrenir. Kızının bu durumuna kızan annesi, kızına çıkışır ve bir daha okula göndermez. Kays okulda Leyla‘ yı göremeyince üzüntüden çılgına döner, başını alıp çöllere gider ve Mecnun diye anılmaya başlar
Mecnun‘ un babası, oğlunu bu durumdan kurtarmak için Leyla‘yı isterse de Mecnun (deli, çılgın) oldu diye Leyla’ yı vermezler. Leyla evden kaçarak, Mecnun‘ u çölde bulur. Halbuki o, çölde âhular, ceylanlar ve kuşlarla arkadaşlık etmektedir ve mecâzî aşktan ilâhî aşka yükselmiştir. Bu sebeple Leylâ’ yı tanımaz. Babası Mecnûn’ u iyileşmesi için Kâbe’ ye yasal kelımeürür. Duâların kabul olduğu bu yerde Mecnûn, kendisindeki aşkını daha da arttırması için Allahü Tealâya duâ eder:

Ya Rab belâ-yı aşk ile kıl âşinâ beni


Bir dem belâ-yı aşkdan etme cüdâ beni.”


Duâsı neticesi aşkı daha da çoğalır ve bütün vaktini çöllerde geçirmeye başlar. Diğer tarafta ise Leylâ da aşk ıstırabı içindedir.
Bir zaman sonra âilesi, Leylâ’ yı İbn-i Selâm isimli zengin ve îtibârlı birine verir. Ancak, Leylâ kendisini bir perinin sevdiğini ve eğer kendisine dokunursa ikisinin de mahvolacağını söyleyerek İbn-i Selâm’ ı vuslatından uzak tutmayı başarır.
Mecnûn, çölde, Leylâ‘ nın evlendiğini arkadaşı Zeyd’ den işitince çok üzülür. Leylâ’ ya acı bir sitem mektubu gönderir. Leylâ da durumunu bir mektupla Mecnûn’ a anlatır. Kendisini anlamadığından dolayı o da sitem eder.

Bir müddet sonra Mecnûn‘ un âhı tutarak İbn-i Selâm ölür. Leylâ baba evine döner. Bir çok tereddütten sonra her şeyi göze alarak, Mecnûn’ u çölde aramaya başlar. Fakat Mecnûn, dünyadan elini eteğini çekmiş ilâhî aşk yüzünden Leylâ’nın maddî varlığını unutmuştur. Leylâ, çölde Mecnûn’ u bulduğu hâlde, Mecnûn onu tanımaz. Leylâ onun erdiğini anlarsa da yine onsuz yaşayamaz. Hastalanıp yataklara düşer. Kısa zaman sonra da ölür. Mecnûn, Leylâ’ nın ölüm haberini öğrenir. Gelip mezarını kucaklar, ağlayıp inler;
“Ya Rab manâ cism ü cân gerekmez
Cânânsuz cihân gerekmez.”

Der, kabri kucaklayarak ölür. Bir müddet sonra Mecnûn‘ un sâdık arkadaşı Zeyd rüyasında, Cennet bahçelerinde birbiriyle buluşmuş iki mesut sevgili görür. Bunlar kimdir? diye sorunca, derler ki:
“Bunlar Mecnûn ile onun vefalı sevgilisi Leylâ’ dır. Aşk yoluna girip temiz öldükleri, aşklarını dünya hevesleriyle kirletmedikleri için burada buluştular.”
Leyla ile Mecnun’un aşkları bir Arap efsanesine dayanmaktadır. Bu efsanede Mecnun mahlasıyla şiirler söyleyen Kays ibni Mülevvah adlı bir Arap şairiyle Leyli ( Leyla ) adlı bir Arap kızın arasında geçen ve ayrılıkla sona eren bir aşk serüveni anlatılmaktadır.
Söylentiye göre Kays ile Leyla kardeş çocuklarıdır. Küçük yaşta birbirlerini severler. Kays’ın Leyla için söylediği şiirler dillerde dolaşır. Leyla’nın babası ,adını dillere düşürdüğü için kızının Kays’la evlenmesini önler. Leyla başka biriyle evlendirilir. Kays çöllere düşer. Mecnun (deli ) diye anılmaya başlar. Ayrılık acısına dayanamayan Leyla kederinden ölür. Mecnun bunu duyunca onun mezarının başına koşar ve o da orada can verir. Bu efsane Arap edebiyatında X. yüzyılda çok yaygın bir hale gelmiş ,Mecnun’a ait olduğu söylenen şiirlerin arasına nesirler de eklenerek hikaye haline getirilmiştir. Bu konu daha sonra Fars ve Türk edebiyatlarında da işlenmiştir.
Bunların arasında en ünlüsü Fuzuli‘nin yapıtıdır ( 1535) Aşağıda okuyacağınız küçük hikaye Fuzuli`nin Leyla vü Mecnun adlı mesnevisinden alınmıştır. Kays, bilinen adıyla Mecnun, Leyla`nın aşkından kendisinden geçip yarı meczup bir halde çölde giderken, namaz kılmakta olan bir dervişin önünden geçer. Derviş hemen namazını selamlayıp, Mecnun’a “Namaz kılan birinin önünden geçilmez, bunu bilmiyor musun?” diye çıkışır. Mecnun cevap verir “Ben Leyla’nın aşkından öyle bir hale geldim ki, senin burada namaz kıldığını görmedim bile, sen nasıl bir aşkla namaz kılıyorsun da benim senin önünden geçtiğimi görüyorsun?” Leyla ve Mecnun’un hikayesi Türk Halk edebiyatının da etkilemiş ve Leyla ile Mecnun adıyla bir Karagöz oyunu haline getirilmiştir. Karagöz oyunlarında işlenen Leyla ile Mecnun hikayesi ise şöyle : Oyunun başında Leyla ile Mecnun birbirlerine olan sevgilerini şiirlerle dile getirirler.








Aralarında bir gül ağacı vardır. Zebani gelerek gül ağacını alır ve yerine karaçalı koyar. Karagöz bu karaçalıyı almak isterken zebani Karagöz‘ü kaldırıp baş aşağı kara çalının üzerine atar. Hacıvat gelerek Karagöz’e Leyla ile Mecnun’un hikayesini anlatarak, Zebani’nin kara çalıyı onları ayırmak için koyduğunu söyler. Perdeye içinde Leyla’nın babası ve annesinin olduğu bir kervan gelir. Hacıvat onlara bir ev bulur. Daha sonra Mecnun’un babası olan Halepli Haşim gelir. Hacıvat Leyla’nın anne ve babasının olduğu yere ergeç Mecnun’un da geleceğini söyler. Mecnun gelip Leyla’ya olan aşkını Hacıvat’a anlatır ve ondan yardım ister. Bu esnada bir aslan gelip Karagöz’ün köpeğini yutar. Leyla’nın babası kızını Mecnun’a istemeye gelen Hacıvat’ı kovar.
Hacivat, Karagöz‘ün ninesi olan Cazu’dan yardım ister. Cazu nine Leyla’nın babasına giderek eğer kızlarını Mecnun’a vermezlerse Leyla’nın öleceğini söyler. Bunun üzerine Leyla’nın babası kızını Mecnun’a vermek için üç şart koşar. Birincisi Mecnun çok sevdiği dişi ahuyu öldürecektir. İkincisi aslan ile boğuşup onu da öldürmesi. Üçüncüsü ise yedi başlı ejderhayı öldürmesi. Karagöz Mecnun’a bir bıçak verir. Mecnun kendi isteğiyle ahuyu öldürür. Daha sonra aslan ile ejderhayı da öldürür ve koşulları yerine getirmiş olur. Zebani iki sevgilinin kavuşmasını engellemek amacıyla araya yine kara çalı koyarsa da Mecnun bıçağı ile karaçalıyı kesip atar. Sevgililer birbirlerine kavuşurlar ve kervanla memleketlerine dönerler…










100 AKP GERÇEĞİ

1.Başbakan Erdoğan bir Amerikan gazetesine yazdığı makalede Irak’a savaşmaya giden ABD’li askerlere dua etti:
“Irak’ta savaşan ABD’li kahraman bay ve bayan askerlere, en az zayiatla ülkelerine mümkün olan en kısa zamanda dönmeleri arzusuyla dua ediyoruz.”

2. Dışişleri Bakanı GülDünya barışı için, barışı korumak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını feda etmişlerdir.”dedi. (http://www.milliyet.com/2006/05/16/siyaset/siy03.html)


3. Yirmibeş İslam ülkesinin sınırlarını değiştirip hepsini Irak gibi yapma projesi olan ABD kaynaklı BOP’la ilgili Sayın Gül’ün görüşü: “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) Türkiye’nin dış politika ilkelerine uygun. ABD ile hareket ediyoruz. Amacımız İslam ülkelerine özgürlük ve demokrasi getirmek.” (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=181295)
Not: Vatandaşlarımızın % 72’si BOP’u tehlikeli görüyor.(25.07.2004 – Yeni Şafak)

4. Diyanetten Sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydın diyor ki:
“Ben Avrupa’ya gittiğimde kiliseye çok giderim, büyük zevk duyuyorum.”
(II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:375)

5. Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı yapılan Sayın Mehmet Aydın, İslam dinini Müslüman olmayanlara tebliğ etmeye ‘en DİNSİZCE hakarettir’ dedi:
“Bazı müslüman kardeşlerimiz diyor ki yahu bir fırsat düştü, müslümanlığı anlatalım hıristiyanlara; Allah belki hidayetini gösterir. (Diyalog çalışmalarında)… işin ucunda bilmem adam kazanmak, üye kazanmak varsa, açıkçası bu bir din mensubuna yapılacak en DİNSİZCE bir hakarettir.” (II. Din Şurası Tebliğ ve Müzakereleri cilt:2 sayfa:322)

6. ABD Savunma Bakan yardımcısı Paul Wolfowitz: “Biz Irak’a müdahale konusunda tereddüt ediyorduk, Tayyip Erdoğan bize cesaret vermiştir.” (Irak işgalinden üç ay önceki Türkiye ziyareti esnasında yaptığı açıklamadan.)

7. Erdoğan, AJC örgütünden bugüne kadar “cesaret ödülü” alan 10 kişi içinde Yahudi olmayan tek kişi.
Tayyip Erdoğan’a “cesaret ödülü” veren “American Jewish Congress” (AJC) adlı kuruluş, WJC’ye bağlı.
Theodore Herzl tarafından Dünya Musevilerini bir “ulusal yurda” kavuşturma amacıyla 19. yüzyıl sonunda kurulan “World Jewish Congress” (WJC) İsrail devletini kurmakla amacını gerçekleştirmiş bir Yahudi teşkilatıdır.
Daha önce AJC tarafından 10 kadar kişi ödüle lâyık görülmüştü; bunlar arasında İsrailli veya Musevi olmayan tek kişi Tayyip Erdoğan. Listede İsrail’in önemli bütün başbakanları var. Türkiye başbakanına bu ödülün verilmesi de, verildiği mekân da anlamlı: HSBC bankasının New York merkezi… (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2004/SUBAT/05/tkivanc.html)

8. Bush, Erdoğan’a “Sen ne harika bir adamsın” dedi. (You are a great man) Kasım 2004

9. Çeçenler Rusların dilinde terörist. Erdoğan 3 Kasım seçimi sonrası AKP genel başkanı olarak 170 kişilik heyetle ziyaret ettiği Rusya’da teröre karşı işbirliğinden söz etti.

10. Erdoğan genel başkan sıfatıyla gittiği Çin’de de şöyle dedi:
“Tek Çin anlayışını destekliyoruz. Çin’in toprak bütünlüğü konusunda Türkiye’nin herhangi bir tereddüdü yok, saygısı vardır. Terörün dini, milleti, ırkı olamaz.”
(Çin, işgal ettiği Doğu Türkistan’ı kendi toprağı sayıyor. Özgürlük mücadelesi veren 30 milyon Uygur Türkü kardeşimize de terörist diyor. Tayyip Bey’in sözü bu manada nasıl değerlendirilecek?)
(Tayyip Erdoğan, diline pelesenk olduğu üzere, Pekin’de de “Han, Mançur, Moğol, Doğu Türkistanlı, Tibetlisi ile Çin bir büyük mozaiktir. Bu da büyük zenginliktir” demeliydi (!) alıntı)
11. Yurtdışı turları ve ilginç temasların ardından Erdoğan, milletvekili oldu. Aradan dört buçuk yıl geçmesine rağmen AKP “Acil Eylem Planı”nı bile tatbik edemedi.

12. Kuzey Irak’ta askerlerimizin başına çuval geçirildi. Buna ciddi hiçbir tepki gösterilemedi.

13.Üstelik ağır ve ciddi çuval olayı sonrası “ABD’ye nota verecek misiniz?” sorusuna başbakan şöyle veciz(!) bir cevap verdi: “Bu müzik notası değil. Öyle aklınıza her estiğinde verilmez. Ağırlığı ve ciddiyeti vardır.” (http://www.hurriyet.com.tr/agora/article.asp?sid=1&aid=2257)

14. Erdoğan’dan enteresan bir açıklama: “Amerika’nın düşündüğü Büyük Ortadoğu Projesi var ya, Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; Diyarbakır işte bu proje içinde bir yıldız, bir merkez olabilir. Bunu başarmamız lazım.”
(15 Şubat 2004, Kanal D, Teke Tek Programı) 18.02.2004. Hürriyet Gazetesi, sayfa: 20.

15. Sözde Ermeni Soykırımı meselesinde Dışişleri bakanlığı, yetersiz kaldı. Üstelik Sözde Ermeni soykırım yasasını kabul eden ülkelere yenileri eklendi: İsviçre (2003), Slovakya (2004), Hollanda (2004), Polonya (2005), Litvanya (2005), Arjantin (2006)…

16. 1 Mart Tezkeresi reddedilmesine rağmen, bir genelgeyle, ABD’nin savaş araç-gereçleri Türkiye üzerinden nakledildi.

17. İsrail’in talebiyle ve onun güvenliği için, kamuoyuna rağmen Lübnan’a asker gönderildi.

18. Başbakan Erdoğan, İspanya Başbakanıyla beraber Medeniyetlerarası İttifak(!?) eşbaşkanı oldu.
(Medeniyetler arası ittifak, Dinlerarası diyaloğun diğer bir ismidir.Gösterilen tepkiden dolayı, medeniyetler arası ittifak ifadesi kullanılıyor.)

19. Başbakan Erdoğan, BOP’un da (Büyük Ortadoğu Projesi) eşbaşkanı oldu. İkinci başkan, Bush.

20. Erdoğan, Gül ve bakanların baskısına rağmen 1 Mart tezkeresine ‘hayır’ diyen milletvekilleri, 22 Temmuz seçiminde aday gösterilmediler.




21. Tezkereye ‘evet’ denmesini isteyen Erdoğan “Her zaman ‘hayır’da hayır yoktur. Rahat olun, gelişmeler kontrolümüzde’ dedi.

22. Erdoğan, tezkere geçse de geçmese de ABD’nin harekatta kararlı olduğunu belirterek, Türkiye’nin 2003 yılı içinde 73 milyar dolar borç ödemesi olduğunu söyledi ve tezkerenin çıkmaması halinde Türkiye’nin ekonomik olarak çok sıkıntıya gireceğini ifade etti.
(Hatta Erdoğan’ın “Tezkereye hayır diyen, bana hayır demiş olur”… “Tezkere geçmezse memur maaşlarını ödeyemeyiz” dediği ifade edildi.)

23. Devlet Bakanı Ali Babacan, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül ve Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış, tezkerenin yararlarını sıraladı: “ABD ile her platformda stratejik ortaklığımız artarak gelişir.”
(Irak’a ve Iraklılara yapılanlar da mı?)

24. AKP önderleri tezkerenin geçmemesi durumunda olacakları da hatırlattılar:
“Tezkereyi reddetmemiz Müslüman ülkelerden destek bulsa da dünyada etkili bir güce sahip olan Yahudi lobisinin desteğini kaybederiz.”

25. Irak savaşında ABD’ye verilen destek, KREDİ pazarlığına dönüştü.
Bakanlar Kurulu toplantısı sırasında Başbakanlık’a giden Dışişleri Müsteşarı, ABD Büyükelçisi Pearson’ın getirdiği ABD önerilerini hükümetin onayına sundu. (http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=66614)
· Türkiye’nin asgari “6 milyar dolar hibe”, “20 milyar doları bulan kredi” ve “ticaret desteğini” içeren seçenek üzerinde durduğu, bu seçeneğin hibe bölümünü artırmak üzere pazarlık ettiği öğrenildi.
· 92 milyar dolarlık bir kayıp faturası gündeme getiren Ankara, 2003′te 25, sonraki dört yılda 15-17 milyar dolar desteğe ihtiyaç duyulabileceğini belirtti. ABD, Türk ekonomisini ayakta tutma güvencesi verdi.

26. CIA’nin işkence uçakları hava sahamızı ve hava limanlarımızı kullandı. (www.aksiyon.com.tr)

27. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül açıkladı: “Irak savaşında ABD , İncirlik’i kullandı ve buradan 4 bin 990 sorti gerçekleştirdi.” (Vecdi Gönül’ün “Los Angeles World Affairs Council” adlı kuruluşun düzenlediği konferansta yaptığı “Avrasya’da değişen güvenlik ortamı ve Türkiye’nin stratejik önemi” konulu konuşmasından.) AA

28. Erdoğan ve Gül, 29 Ekim 2004 tarihinde AB Anayasası’nı imzaladılar. Nerede? “Bütün Türkler yok edilmeden Hristiyan dünyası rahat etmeyecek.” diyen Papa Cixtus’un (1585-1590) heykeli altında, manevi huzurunda…

29. AB müzakere haberi, Kızılay’da gündüz gözüne havai fişeklerle kutlandı.

30. Erdoğan “Küresel sorunlarla mücadelede dünyanın ABD’ye ihtiyacı olduğunu; Türkiye ile ABD’nin temel hedeflerinin örtüştüğünü” söyledi. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html)
31. AKP milletvekili Ömer Çelik, kadınları tecavüze uğrayan ve ülkesi işgal edilmiş Iraklı direnişçilere:
“Katiller sürüsü!” dedi. (21.08.2004 – Vakit)

32. Erdoğan’ın danışmanı Cüneyd Zapsu, Amerikalılara Tayip Erdoğan hakkında, “Bu adamı kullanın!” dedi.
İşte American Enterprise Institute adlı düşünce kuruluşundaki konuşmanın teyp kaydı:
This man is an honest man. And he has his own beliefs and he is true to his beliefs. Please try to… I’d say ‘exploit’(sömürmek,istismar etmek, kendi çıkarına kullanmak) is a bad word, but kullanmak or use… (Zapsu burada Türkçe kullanmak sözcüğünü telaffuz ediyor ve İngilizce nasıl denir anlamında dinleyicilere bakıyor ve bir Türk dinleyicinin hatırlatması üzerine sözlerine devam ediyor) take advantage of this man. Because this person has so much credibility, because of his own beliefs in the Muslim world and he believes in the Western style democracy. I think instead of pushing him down, putting him to the drain, use… Here and in Europe you should take advantage of that. This is my offer… (http://www.milliyet.com.tr/2006/04/12/siyaset/axsiy02.html)

33. En büyük ortaklarından biri Yunan Kilisesi olan National Bank af Greece(NBG), ülkemizden banka satın aldı. ( Fakat aynı Yunanistan, Ziraat Bankası’nın Atina’da şube açmasına izin veriyor mu?)

34. Başbakan Erdoğan; “etnik, coğrafi ve dini temele dayalı ekonomik birliktelikleri, küreselleşme sürecinin reddettiği bir durum olduğu için, doğru bulmadığını” söyledi.Etnik denilen: Orta Asya Türk Devletleri. Coğrafi denilen: Komşularımız. Dini denilen: İslam Ülkeleri… (AB ile ABD bize yeter denilmek mi isteniyor?)

35. 4928 No.lu ve 15.07.2003 tarihli Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’da ‘cami’ kelimesi ‘ibadethane’ olarak değiştirilerek apartman kiliselerinin önündeki yasal engel kaldırıldı.
(25173 sayılı Resmi Gazete – Yayın tarihi:19 Temmuz 2003 Cumartesi)

36. Van Akdamar Kilisesi’nin onarımını Başbakan gizlice denetledi. ( Peki ama niçin gizli?..)
Erdoğan, Hakkari’den Van’a gelirken beklenmedik bir şekilde Van Gölü üzerindeki Akdamar Adası’na indi. Görevli bekçinin dışında hiçbir yetkilinin bulunmadığı adaya konan helikopterden inen Erdoğan ve beraberindeki bakanlar, Ermeni Kilisesindeki restorasyon çalışmalarını inceledi. Hakkari’den havalanan diğer 2 helikopter, Van Ferit Melen Havaalanı’na inerken protokol üyeleri bir süre Erdoğan’ın içinde bulunduğu diğer helikopteri bekledi.
(Yetkililer, Başbakan’ın Akdamar Adası ziyaretiyle ilgili ısrarlı soruları cevapsız bıraktı.) 21.11.2005
· Bu denetlemeden 16 ay sonra (Kur’an Kursu yıkımından 5 gün önce), onarılan kilisenin açılışı gerçekleştirildi.
3 yıl süren bu kilise tamiratının yaklaşık 3milyon YTL’ye (3 trilyon lira) mal olduğu belirtildi.

37. “Kur’an Kursu Yıkımı” ülke tarihinde bir ilk oldu.
Tarih: 3 Nisan 2007 ( Mevlid kandilinden 3 gün, Akdamar Kilisesi açılışından 5 gün sonra…)
Yer: Kasımpaşa ( Sayın Erdoğan’ın mahallesi…)
· Yüzlerce polisin hazır bulunduğu yıkımda cemaate biber gazı sıkıldı.
· Yıkımı Beyoğlu Belediyesi ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi ekipleri yaptı.
· Büyük Piyale Kur’an Kursu, “yürütmeyi durdurma kararına rağmen” yıkıldı.
(30 günlük yürütmeyi durdurma kararı: İstanbul 5. İdare Mahkemesi. Esas No: 2007/647)
· Tüm ısrarlara rağmen yıkım için okullar kapanana kadar (2 ay) beklenmedi.

38. Kur’an Kursu Yıkımına şöyle gelindi:
· “Piyalepaşa Câminin etrafının açılması için Anıtlar Kurulu’nun kararıyla kursun kaldırılacağı” bildirildi.
· Dernek mensupları, aylar süren koşturmacayla ilgililerle görüştüler. “Bu kursta 1959’dan beri binlerce talebeye hizmet verildiğini, yıkımın yanlış olacağını, kendilerine proje ve imkân verilirse, kursu, câminin mîmârî yapısına uygun hale getireceklerini” söyledilerse de kabul ettiremediler.

39. Yıkımla ilgili tavırlar gittikçe sertleşti. Önce çözümden bahseden Bakan Mehmet Ali Şahin sonra tavrını değiştirdi. Zira parmaklar yukarıları işaret ediyordu. Şöyle ki:
· Dernek mensupları, vakıfların kendisine bağlı olduğu Bakan Mehmet Ali Şahin’le görüştüler. Bakan Bey, derhal İstanbul Vakıflar Bölge Müdürü’yle görüştü. Görüşme bittikten sonra da dernek mensuplarına, “Kur’an kursunun yıkımının yanlış olacağını” söyledi ve “Rahat olun” deyip uğurladı.
· Ancak Bakan Bey, daha sonra İstanbul’a bir geldiğinde, “Kur’an kursu binasının câmiyi kapattığını” söylüyordu.

40. Kur’an Kursunu yıkanlar, kursun kaçak olduğunu söyleyerek kamuoyunu yanılttılar. “Derneğe başka bir yer gösterdik kabul etmediler ” yalanını söylediler. İşte o yerler (!):
· Sinan Paşa Câmii’nin avlusundaki tamamlanmamış bina.
(Hem burası hakkında da yıkım kararı vardı; hem de yıkımdan sonra burayı da vermeyeceklerini söylüyorlardı)
· Kulaksız’daki Okçular Tekkesi ile Okçular Tekkesi’nin yanındaki top sahası.
(Bu iki yer daha önce Beyoğlu Belediyesi’ne verilmişti. Belediye “Buraya çivi bile çaktırmam” diyordu.)
· Sütlüce’deki Elif Tekkesi (Büyükşehir Belediyesi burayı da kesinlikle vermeyeceğini söylüyordu.)
41. Kur’an Kursunu yıkanlar KUL HAKKINA ne kadar dikkat ettiklerini göstermiş oldular.
Çünkü Kur’an kursunun bulunduğu vakıf arsası, dini ilimlerin okutulması için vakfedilmişti.
Vakfın dini hükmü şudur : Bir yer, ne şartla vakfedildiyse kıyamete kadar o iş için kullanılır.Vakfedenin istediği şart, Allah’ın emri gibidir… Bu vebalin altından kim kalkabilir?
Yıkılan Kur’an kursunun ne için yapıldığı hakkında tarihi kayıt: “Piyale Mehmed Paşa; cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, türbe, çarşı, hamam ve sebilden kurulu bir külliye yaptırmıştır.” (Beyoğlu Belediyesi Web Sitesinden)

42. İçişleri Bakanlığı’nın emri ile, Papa Jean Paul’ün ölümü dolayısıyla tüm yurtta bayraklar yarıya indirildi. İçişleri Bakanlığı, 8.4.2005 Cuma günü tüm resmi dairlerde gündoğumundan-günbatımına bayrakların yarıya indirilmesini istedi.
Emir örneği için: (http://www.istanbul.gov.tr/images/docs/emir.doc)
· Papa için Rusya’da bile bayraklar yarıya inmedi (!?) (Ortodokslar ya, o yüzden indirmemişlerdir…)
· Diyanet İşleri Başkanımız vefat etse hangi ülke bayrağını yarıya indirir?
· Türkiye’de Diyanet İşleri Başkanı vefat etse AKP bayrakları yarıya indirtir mi?
· Laik bir ülkede müslümanlar aleyhine Papa için bu ayırım niçin yapılır?
· Milli sembolümüz olan bayrağımızın yalnızca bir dinin ruhani lideri için yarıya indirilmesi, o dini kayırma anlamı taşımıyor mu?

43. Yeni Papa 16. Benedict’in sevgili Peygamberimiz’i eleştiren sözlerine ciddi bir karşılık verilmedi.
· “Muhammed kılıçla din yaymaktan başka ne yapmıştır…” sözünün alıntı olduğunu söyleyen papaya, hiçbir yetkilimiz “SAYIN PAPA, ÖYLEYSE PEYGAMBERİMİZLE İLGİLİ SİZİN GÖRÜŞÜNÜZ NEDİR?” diyemedi.

44. Önce Papa’yla görüşmeyeceğini söyleyen Başbakanımız, aksine Papa’yı uçağın merdivenlerinde karşıladı.

45. Erdoğan, “Yahudi karşıtlığı utanç verici bir akıl hastalığının tezahürüdür, katliamla sonuçlanan bir sapkınlıktır” dedi. (http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2005/HAZIRAN/11/p01.html)
Sorulmaz mı: İslam karşıtı papayı düşmanca konuşmasının ardından uçak merdiveninde karşılamak nedir?

46. Orman Bakanı Osman Pepe’nin danışmanı Tacettin Ural, yazmış olduğu kitaba “Papa Bir Puttur” ismini verdiği için bizzat Bakan tarafından istifa ettirildi.

47. AKP iktidarı, Danimarka’da yayınlanan ÇİRKEF KARİKATÜRLERE gereken tepkiyi gösteremedi.

48. Eyüp Belediyesi’nin Pierre Loti Kahvesinin bulunduğu tepeye “Eyüp Sultan Tepesi” adı verilmesi teklifi, Büyükşehir Belediye Meclisi ve Kadir Topbaş tarafından reddedildi. (14.02.2007 – Zaman)

49. Kapalıçarşı’da, Başkan Topbaş’ın misafiri yabancı belediye başkanlarına ilahi eşliğinde içki ikram edildi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, ev sahipliğini yaptığı 4. Dünya Belediye Başkanları Zirvesi’nde toplantıya iştirak eden belediye başkanlarına 14.04.2007’de Kapalı Çarşı’da yemek verdi.
Birlikte Yaşamak Konseri adı altında ‘Demedim mi demedim mi? Gönül sana söylemedim mi?’ ‘Allahu Allah’ ve ‘Aşkın Ateşinde Yanalım Dost Dost’ isimli ilahiler söylenirken içkiler de su gibi aktı.
İslam ülkelerinden gelen Suudi Arabistan’ın Uhud Belediye Başkanı, İran’ın Tebriz Belediye Başkanı, Sudan, Nijerya, Endonezya gibi ülkelerden gelen belediye başkanları yemeklerini tamamlamadan Kapalı Çarşı’dan ayrıldı.

50. Erdoğan 2002 seçimi öncesi Of’ta şöyle dedi: “Türkiye’de 30’a yakın etnik grup ve 4 hak dine mensup herkesi kucaklıyoruz”. (http://www.yenisafak.com/arsiv/2002/temmuz/12/p3.html)
Erdoğan birden fazla hak din ifadesini 3. Din Şûrâsı’nda da tekrarladı: “Bütün gerçek din ve inançlar, insanlığı hayra, iyiliğe, güzelliğe çağırmıştır.” (21/9/2007 Vakit)
(Halbuki Kur’an’a göre tek hak din İslamdır. Bütün peygamberler İslam peygamberidir.)
Kur’an’da Hz. İbrahim için “Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir MÜSLÜMANDI” deniyor. (Âli İmran, 67)
Yine Şûrâ Suresi 13. ayette İbrahim, Musa ve İsa peygamberlere gönderilenle peygamberimize gönderilen dinin aynı olduğu ifade edilmektedir. Birden fazla hak din olduğu söylense de: “Allah katında din İslam’dır” (Âli İmran, 19)

51. Antalya’da Dinler Bahçesi açıldı. (Aralık 2004)

52. Şanlıurfa’ya da “Dinler Parkı” açmaya kalktılar. Urfalıların Dinler Parkı’na tepki göstermesi üzerine proje “Halepli Bahçe” adıyla değiştirildi.

53. Müslümanları belirli mahfillere şikayet eden Tayyar Altıkulaç’ı milletvekili ve TBMM Milli Eğitim Komisyonu başkanı yaptılar. (Altıkulaç’ın şikayetlerinin yer aldığı belge: Kenan Evren ve Konsey üyelerine sunulan Diyanet İşleri Başkanlığı Brifingi 1981, sayfa:77-80.)

54. İslami cemaatlerden kopan ve onlarla mücadeleye girişen bazı kişiler seçimlerde liste başı yapıldı. Hemde seçmen desteği olmamasına rağmen ve kitleleri küstürmek pahasına.
Bunlardan bazıları, aday adayı dahi olmadıkları şehirlere kontenjandan yerleştirildi.
Bu adayları istemeyenler; telefon, faks, mektup yoluyla tepkilerini AKP genel merkezine iletti; ama nâfile…

55. Camilerden elektrik ve su parası alınmaya başlandı. ( Oysa kiliseler bu parayı ödemiyor. )
İlginç olan, önceki hükümetlerin çekindiği bu uygulamaya AKP’nin 2005 yılında başlaması.
Derneği olan camiler, şu anda faturalarını ödemeye çalışıyor. Peki kiliseler ibadethane değil mi, niçin ödemez?

56. Yüzlerce talebe yurduna mülkiyetine bakılmasızın el koymak için yasa teklif edildi. Vakıf, dernek, hatta şahsa ait binaları işgal anlamına gelen korkunç maddeyi, tepkiler üzerine tasarıdan çıkarmak zorunda kaldılar.
( Tasarı yasalaşsaydı bu YURTLARI boşaltmayan kişi ve dernekler, mülki idare tarafından 3 ay içinde tahliye edilecekti.) (www.basbakanlik.gov.tr/docs/kkgm/kanuntasarilari/101-1262.doc) “Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” Madde 35
· Bu yasa teklifini cumhurbaşkanlığı ile ilgili MAĞDURİYET EDEBİYATI’na sebep olan süreçte verdiler.
(Birileri (!) AKP ile uğraşırken, “Bildiri mağduru(!) AKP”nin vazifesi dindar kesimle uğraşmak mı olmalıydı?)

57. AKP, gömleğini çıkardığı Milli Görüş’ü de terör listesine almıştı. ( Tabii ki yanlışlıkla!)
4 Nisan 2003 Cuma günü hükümet, ‘Türkiye-Almanya Arasında Terörizm, Örgütlü Suçlar ve Büyük Önemi Haiz Suçlarla Mücadelede İşbirliği Anlaşması’nı onaylanmak üzere Meclis’e sevk etti.
11 maddelik bu anlaşmada “Milli Görüş Teşkilatı” terörist örgütler arasında sayılıyordu.
Almanya Federal Cumhuriyeti (AFC) İçişleri Bakanı Dr. Otto Schily’nin 3-4 Mart 2003 tarihindeki Ankara ziyaretinde bu anlaşma karşılıklı imzalanmıştı. (Bir bakanımız, anlaşmayı okumadan imzaladığını söyledi.)Eh, gözden kaçmış…

58. Genelkurmay başkanı Özkök “İslam devleti de, İslam ülkesi de değiliz” dedi.
Başbakan yorumladı: “Kendi düşüncelerini söylemiş.” (Ama başbakanımız kendi görüşünü açıklayamadı.)
(Harp Akademileri Komutanlığı Yıllık Değerlendirme Konuşması, 20 Nisan 2005, Hilmi Özkök)

59. Erdoğan, yeni AKP genel merkezindeki motiflerin Yahudi sembollerine benzediğini kabul etti:
“Ankara Selçuklu medeniyetinin yansımaları olduğu bir ilimiz. Ayrıca Osmanlı’dan da mimari uslüba bağlı kaldık, bunun yanında cumhuriyet çizgilerini katarak bu hale getirdik. Selçuklu yıldızları, Yahudi yıldızlarını da çok andırıyor.”
(http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=248953)

60. AKP’li Belediye Başkanı Kadir Topbaş: “Ayasofya turizme açılmış, tekrar camiye çevirelim demek gereksiz bir polemik.” dedi. (29 Şubat 2004 – Pazar Postası)
61. Erdoğan, Rotaryen toplantısına katılan ilk başbakan oldu.
· Ali Babacan da masonik bir kuruluş olan Bilderberg toplantısına katıldı.
Vakit Gazetesi, 17.05.2003 (Yorum yok; çünkü orada neler konuştuğunu bilmiyoruz…)

62. ‘AKP, sulandırılmış İslam projesiyle geldi’ iddiasını haklı gösteren bir olay:
Başbakanın başdanışmanı Cüneyt Zapsu’nun eşi, kadın-erkek aynı safta namaz kıldı.
Beyza Zapsu “Cuma’yı ben kıldırayım. Türkiye’de bir ilk olsun.” dedi.

63. Türkiye’de ilk defa Siyonizm konferansı yapıldı. Theodor Herzl, Milli Kütüphane’de anıldı. (7.12.04 – Vakit)

64. AKP’li belediye başkanı Kadir Topbaş, Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın toplantısına katıldı. (14.12.2004 – Vakit)

65. Hür ve Kabul Edilmiş Büyük Masonlar Locası’nın üstadı Asım Akin 22Temmuz’da AKP’yi destekleme emrini masonlara tebliğ etti. Bu, uluslararası bir talepti. İşte masonların gerekçeleri:
“Şayet AKP’nin önü kesilirse, sıcak para ülkeyi terk eder ve ekonomik kriz gündeme gelir.” (http://www.acikistihbarat.com/Haberler.asp?haber=6721)

66. AKP’li Bülent Arınç, Rotaryanlara “Siz veren elsiniz, öpülecek elsiniz” dedi. Rotary rozeti takan Arınç, plaketini 2430. bölge Guvernörü’nün elinden aldı. (18.052003 – Vakit)

67. Türkiye Ermenileri Patriği II. Mesrob, 22 Temmuz seçimlerinde AKP’yi destekleyeceklerini açıkladı. (http://www.yenisafak.com.tr/politika/?q=1&c=2&i=48782&Ermeni/Cemaati/se%C3%A7imlerde/Ak/Partiyi/destekleyecek)

68. AKP’li Beyoğlu Belediyesi tarafından hazırlanan “Kültürleri Buluşturan Kent 22” adlı kitapta, alkollü içki teşvik ediliyor. (18.02.2004 – Vakit)

69. Umuma açık içkili yerlerin okullara uzaklığı 200 metreden 100 metreye indirildi. Turizmi teşvik kapsamında olan yerlerde ise mesafe şartı aranmayacak. (4.4.2004 – Türkiye)

70. AKP’den bir ilk: Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali’ne onay verildi. (27.09.2004 –Vakit)
“Outistanbul 1. Uluslararası İstanbul Gay ve Lezbiyen Filmleri Festivali”
71. Aile Sağlığı adı altında bazı okullarda “eşcinsellik” dersi verildi. Tepki gelince uygulama durduruldu. (16.03.2007 – Zaman)

72. Türkiye’nin ilk eşcinsel oteli açıldı. (31.05.2007 – Posta)

73. AB mevzuatına uygun Türk Gıda Kodeksi yayınlandı. “Çiğ Kırmızı Et ve Hazırlanmış Kırmızı Et Karışımları Tebliği” Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdi. (http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/4716801_p.asp)
· Domuz ve yaban domuzu kasaplık hayvanlar arasına alındı.

74. AKP’nin meclisten geçirdiği TCK’nın 230. maddesi: “Aralarında evlenme olmaksızın dini nikah yapanlar, 6 aya kadar hapisle cezalandırılırlar.” (2004)
· Peki ya nikahsız yaşayanlar? Cezası yok, çünkü: “Zina suç olmaktan çıkarıldı.” (2004)
· Iğdır valisi açıkladı: “Fuhşun suç sayılmaması ve yaygınlığı yüzünden namuslu kadınlarımız neredeyse sokağa çıkamaz hale geldi.” (23.11.2005 – Vakit)

75. Başbakan “Çocuğum işsiz” diyen vatandaşı “Senin çocuğun da işsiz kalsın! Otur, otur! Bana kişisel sorunlarını getirme…” diye azarladı. (AKP Keçiören İlçe Kongresi) http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=182616
· “Lan…Sus…Hadi ananı al git buradan!” diyen başbakanın arkadaşları da benzer üslupla konuştular:
Tarım Bakanı, çiftçilere hitaben: “Gözünüzü toprak doyursun.”dedi.
Maliye Bakanı: “Babalar gibi satarım.”dedi.
AKP Urfa Milletvekili, sel mağduru vatandaşı şöyle azarladı: “Fazla konuşma!”

76. Zaman zaman “Savcılar ne güne duruyor?” diye yakınan AKP yönetimi, Şemdinli davası savcısını harcadı. (Adalet Bakanı tarafından HSYK’ya sevk edilen savcı Sarıkaya, meslekten ihraç edildi.)

77. Erdoğan’ın talimatıyla 2006 yılında yargıç ve savcılara %50’ye varan oranlarda zam yapıldı. (Asgari ücretliler “AKP çekindiği kurumlara mı zam yapıyor?” diye sormaya başladı.)
· Daha yakınlarda AKP’ye gereken teşekkürü(!) yapan Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’yu arayan Bülent Arınç zam müjdesini şöyle vermişti: “Tasarı hazırlandı. Komisyonlardan hızlı şekilde geçirilip, en kısa sürede Genel Kurul’dan geçirilecek.” (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/4495113.asp?m=1&gid=69)

78. Başbakan Erdoğan, İHL ve meslek liseleri hakkında “Biz hükümet olarak bu bedeli ödemeye hazır değiliz” dedi.
Birlik Vakfı’nca İstanbul Grand Cevahir Oteli’nde düzenlenen ‘Meseleler ve Çareler’ konulu sempozyum. (http://arsiv.sabah.com.tr/2004/07/04/siy105.html)

79. Din Kültürü kitaplarına Hz.Musa’nın, Hz. İsa’nın ve Sevgili Peygamberimizin resimleri kondu. (2004)

80. Din Kültürü kitaplarında mezhep sayısı 4’ten 5’e çıkarıldı.
(Bakınız: Orta Öğretim Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Ders Kitabı 11. Sınıf, MEB Yayınları, İstanbul-2006, sayfa 65, İslam Düşüncesinde Ameli-Fıkhi Yorumlar)
81. Din Kültürü kitaplarına göre, mezheplere gerek yok.
(2005’ten beri okutulan 8. sınıf Din Kültürü Kitapları, Dinde Anlayış Farklılıkları/Mezhepler bölümü.)
Bazı kitaplarda bu görüş yumuşakça (!) ifade edilse de ilköğretim öğrencisinin kafasını karıştırmaya yetiyor.

82. Okullara gönderilen genelge ile Kuran-ı Kerim’de geçen bazı kelimelerin kullanılması yasaklandı: cemaat, cihad, fetva, halife, hicret, imam, imamet, kafir, medrese, mücahid, mümin, münafık, şehadet, şehit, şeriat, şirk, tağut, tebliğ, tekke, tevhid… Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı’nı sözkonusu genelgeyi göndermekle görevlendirdi. (http://arsiv.sabah.com.tr/2005/01/13/gnd106.html)

83. Sekizinci sınıf Din Kültürü kitabının namaz tarifinde, bayanlar için “başı yarı açık” resim kullanıldı.
Aynı kitabın 91. sayfasında cemaatler için : “Bunlar tarikatlar gibi insanların din ve vicdan özgürlüğünü, ulusal birlik ve beraberliğini ortadan kaldıran gruplardır” ifadesi kullanıldı.

84. Bazı köylerde ilköğretim 1. sınıf öğrencilerine dağıtılan okuma-yazma öğreniyorum kitaplarında 13 ve 15. sayfalarında haç işareti bulunan, 3 çocuğun kilisede aldığı eğitimi ve kilise dualarını gösteren fotoğraflar kullanıldı. (MEB-TTKB’nin 12.07.2004 tarih / 115 sayılı onayını taşıyan AB destekli bu kitaplar, ücretsiz dağıtıldı.)

85. 2005’te onaylanan 5. sınıf Din Kültürü kitaplarında “Kelime-i Tevhid, Lailâhe illallah’tır” deniyor. (“Muhammedur-rasûlullah” ifadesine yer verilmiyor.)
(AB projelerini ve ders kitaplarındaki değişimi düşündüğümüzde “Muhammedur-rasûlullah” bölümünün yazılmaması, her şeyi anlatıyor. “Muhammedur-rasûlullah” ifadesi; Hz. Muhammed’in Allah’ın rasulü olduğunu söyleyen Müslümanları, Hz.İsa’yı rab ve oğul kabul eden Hıristiyanlardan ayırır. Bunu kaldırmak hangi düşünceden ileri gelir?)

86. Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in başörtüsü sorununa bakışı:
“Başörtüsünü sorun sayanların sayısı yüzde bir buçuktur. Halk hangi konuların öncelikle çözülmesini istiyorsa biz hükümet olarak bu sorunlara odaklandık. Bizim gündemimizde halkın sadece yüzde 1,5′inin gündeminde olan bir konu öncelikli olarak yoktur. Olması siyaseten de yanlıştır.” 24.05.2006 – Milliyet (http://www.milliyet.com.tr/2006/05/24/resim/birincisayfa.jpg)

87. Erdoğan, başörtülüleri 3-5 ağaca benzetti: “Yani burada bizim bireysel özgürlük anlayışlarımız eğer genel özgürlük anlayışının önüne çıkarsa herhalde yanlış yaparız diye düşünüyorum. Geneli kucaklamak durumundayız. Ormanı düşünelim, oradaki birkaç ağacı değil. Birkaç ağaç üzerinden hareket edersek yanlış yaparız. Nitekim Türkiye’de yapılan kamuoyu araştırmalarının bu konudaki neticeleri çok açık net ortadadır.” (http://www.akpgercegi.com/category/basortusu/)

88. Urfa’dan Ankara’ya yürüyen başörtü mağdurları Meclis’e girerken ‘terörist’ muâmelesi gördü. Üç kişilik heyet, polis tarafından ayrı bir odaya alınarak üzerlerindeki paradan çoraplarına kadar arandı. (6.1.05–Vakit)

89. MEB’e bağlı Yurt-Kur’un başörtülü ve sakallı fotoğraf veren öğrencilere burs vermeyeceği açıklandı. (09.10.2006 – Vakit)

90. AKP’li Kuşadası Belediyesi, hediyelik eşya dükkânı açmak isteyen bayana, başörtülü fotoğrafla başvurduğu için ruhsat vermedi. (http://www.stargundem.com/news/11299.html)
91. Meclis kitabında dedesinin sarıklı fotoğrafını gören AKP milletvekili: “Benim dedem sarık takmazdı; aydın bir insandı” dedi. (01.05.2004 – Vatan) (Sarığı karanlık sembolü görenler, başörtüsü için ne düşünür?)

92. Bülent Arınç: “Başörtü meselesi bizim namus meselemizdir. Bu sorunu çözmek bizim namus borcumuzdur.” demişti. (Kahramanmaraş mitingi – 2002)
· Arınç:“Başörtüsü sorunu çözülecektir; ama demokrasi çerçevesinde ve zamanı geldiğinde.”(28.12.04– Vakit)

93. Başbakana örtü mağdurlarından mektup: Sözünüzü tutun. (23 Nisan 2004 – Vakit)
(Bu mektuba hâlâ cevap verilmedi.)

94. Öğrenci affı getirildi. Yani zamanında başını açmadığı için okullarını bitiremeyenlere bir fırsat (!) tanındı. Peki nasıl mezun olacaklardı. Erdoğan, sorunu çözdü: “Peruk taksınlar girsinler.” (www.haber7.com/haber.php?haber_id=237241)

95. Abdullah Gül, YÖK’ün kurucu başkanı olan ve üniversitelerde başörtüsü yasağını başlatan İhsan Doğramacı’ya 2007 Meclis Onur Ödülü verilmesini teklif etti. (17.02.2007 – Zaman)
Bülent Arınç da Doğramacı’ya telefon ederek ödülün kendisine verileceğini müjdeledi.
· Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi Gül’ün teklif ettiği ödül, daha sonra Gül tarafından takdim edildi. (http://www.sabah.com.tr/2007/05/31/haber,06DCCD2256774F55BD39882429EF5F05.html)

96. Şubat 2003’te “Benim bu davayı geri çekmem bütün kadınlara hakaret olur” diyen Hayrunnisa Gül, bir yıl sonra AİHM’deki başörtüsü şikayetini geri çekti. (3 Mart 2004 – Vakit)

97. Abdullah Gül, Ahmet Vakur Gökdenizler’i Denizcilik-Havacılık genel müdür yardımcılığından büyükelçilik statüsüne yükselterek Montreal’e daimi temsilci olarak atadı. (30.10.2006 – Vakit) Adı pek çok skandala karışan bu kişiyi hatırlayalım: A.Vakur Gökdenizler, 1999’da Merve Kavakçı’nın ABD vatandaşı olduğunu Dallas Göçmen bürosundan öğrenerek yıldırım kriptoyla Ankara’ya bildiren kişidir.

98. Başbakan Erdoğan: “Başörtüsü konusunda hiçbir yerde, kimseye söz vermedim. Vaat etmediklerimizi, vaat edilmiş gibi gösteren, provake edenler var.” dedi. (www.gazetevatan.com/root.vatan?exec=haberdetay&tarih=05.04.2005&Newsid=50529&Categoryid=3)

99. Başörtüsü sorunuyla ilgili vaadi olmadığını açıklayan Başbakan, Fener Rum Patriği’ne söz verdi: “Bütün sorunlarınızı çözeceğiz.” (11.12.2004 – Vakit)

100. Yüz maddeye sığmayan A’dan Z’ye diğer gerçekler:
A. Yabancılara toprak satışına izin veren yasa çıkarıldı. (Dikkat: Ev, daire, bina değil; arazi satılıyor.)
B. Erdoğan, çocuk katiline “Sayın” dedi.
C. Dışişleri Bakanlığı, Ebu Garip cezaevinde işkence gören Türkler ve diğerleri için harekete geçmedi.
Ç. Şimon Peres “AKP, Türk lokumu” dedi. (http://webarsiv.hurriyet.com.tr/2004/09/02/515570.asp) Demek onlara göre öyle.
D. Devlet bakanı Kürşat TÜZMEN bir defile sonrası F. LOPES isimli kadınla kadeh tokuşturup şarap içti (10.02.2077 – Posta) Not: Bakan içki başında, başı örtülü öğrenciye öğretim yasak.
E. ATO raporuna göre son 4 yılda, yıllık ortalama 546.000 dosya, zaman aşımından düştü. (AKP’nin A’sının resmidir…)
F. Yasaklar devam ediyor:a- Başörtüsü yasağı, b-12 yaşından küçüklere Kuran öğretme yasağı…
G. AB hatırına Mardin-Midyat Bardakçı köyünün camisini kiliseye çevirmeye kalktılar.
Ğ. Kuzey Irak yönetimi AKP’yi zor durumda bırakmamak için 22 Temmuz seçimine kadar sessiz durma kararı aldı.
(İlnur Çevik ve bölgede görev yapan gazeteciler bildirdi.)
H. AKP 22 Temmuz seçim beyannamesine Başörtüsü, YÖK ve terörle mücadeleyi almadı.
I. 273 üyeli İsrail Dostluk Grubunun 173’ü AKP milletvekiliydi.
İ. Bazı AKP milletvekilleri, yolsuzluklara tahammül edemediklerini söyleyerek partilerinden ayrıldı.
J. Kıbrıs için “Çözümsüzlük çözüm değildir” diyen başbakan, “toplumsal mutabakat” diye bir şey uydurup başörtüsünü
çözümsüz hale getirdi.
(Başbakanın bizim icadımız dediği “Toplumsal mutabakat”, cumhurbaşkanlığı seçiminde kullanılamadı.)
K. Misyonerliğe yasal izin verildi. (AKP’nin gerekçesi Misyonerlik faaliyetlerini denetim altında tutmakmış…)
L. Bazı müftülüklerde ilk defa orkestra eşliğinde “Kutlu Doğum” Konserleri(!) düzenlendi.
(Vatandaş sordu: Peygamberimiz bu toplantılara katılır mıydı?)
M. Ezan sesinin kısılması için genelge yayınlandı.
N. Uygun görülen yerlerde Cuma namazının son 6 rekatı kıldırılmıyor. Yer yer bu konuda kavgalar oldu.
O. Kuran öğrenimi yasağını TCK’ya koyarak; dedelerin, ninelerin torunlarına Kuran okutmasını yasak saydılar.
Ö. Bir yandan özelleştirme yapılırken bir yandan da belediye şirketleriyle yeni KİT’ler oluşturuldu!
P. Ülkemizdeki yabancı şirket sayısı 3’e katlandı.
R. Borçlu vatandaşlarımızın sayısı 4,4 kat arttı.
S. Köylüler, çiftçiler, fındık üreticileri… protesto mitingi yapacak derecede mağdur edildi.
Ş. Ülkemizin toplam borcu (iç-dış), dolar bazında 2 katına çıktı.
T. Bankacılık sektörünün % 51’i yabancıların eline geçti.
U. Resmi açılışlar ve devlet törenleri, AKP seçim mitinglerine dönüştürüldü.
Ü. “Kuraklık destek” haberini, seçim meydanından Dışişleri Bakanı açıkladı.
V. Erdoğan, parti mitinglerine başbakanlık uçağı ile gittiği için tepki çekti.
Y. 5 senedir garibanların başörtüsü için toplumsal mutabakatı bekleyen iktidar mensupları, sıra kendi eşlerine ( Cumhurbaşkanlığı seçimine) gelince bunun demokratik hak olduğunu hatırladılar.
Z. Babası dışişleri bakanı olmayan kızlar, mezuniyet törenlerine başörtüsü ile katılamadı…

JOSE MOURİNHO DOSYASI


Dünya futbolunun en karizmatik teknik direktörü olarak kabul edilen 26 Ocak 1963 doğumlu Jose Mourinha, futbol dünyasında ‘Özel Birisi’ olarak adlandırılıyor.


Portekizli ünlü kaleci Jose Felix Mourinho’nun oğludur. Baba Mourinho; Belenenses ve Vitoria Setubal formaları giymiştir. Annesinin Maria Julia Mourinho’dur, ilkokul öğretmenidir. Setubal doğumludur. Amcası Setubal stadının yapımında çalışmıştır. 1974 yılında Salazar yönetimi yıkılınca aile tüm mal varlığını kaybetmiştir.


Annesi tarafından sürekli başarılı olması ve rekabetçi olması konusunda desteklendi. Çok popüler bir çocukluk geçirdi. Babasının oynadığı takımları rakip oyuncuların forvetlerini babası için analiz ediyordu.


Futbolcu olma konusunda babasının ayak izlerini takip etti. Belenenses genç takımına kayıt oldu. Babasının koçluk yaptığı Rio Ave takımına geçti. Belenenses ve Sesimbra’da oynadı fakat futbolcu olabilecek gücü, hızı ve yeteneği yoktu.


Futbolcu olamayacağını anlayınca antrenör olmak için çalışmalara başladı. Annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen Lizbon Teknik Üniversitesi’nin spor bilimleri akademisine kaydoldu. 5 yıllık eğitim sonrası beden eğitimi diploması aldı.

Koçluk dersleri aldığı sırada İngilizce’sini de geliştirdi. Bu arada motivasyon ve psikolojik teknikleriyle ilgili olarak kendi kendine eğitim veriyordu. Koçluk ile teorileri karşılaştırıyor, futbol antrenörü rolünü yeniden tanımlamak istiyordu.

Bir okulda antrenörlük yaparken doğduğu şehrin takımı Setubal’ın genç takımında 1990’ların teknik direktörlük yapmak için görevi kabul etti. Ardından Estrela Amadora’da yardımcı antrenörlük görevini kabul etti.

Hayatının şansını ise 1992 yılında yakaladı. Sporting Lizbon’un başına geçen Boby Robson’a hem çevirmen hem de yardımcı antrenörlük yapması için teklif getirildi. Teklifi kabul etti.


Yönetim Mourinho ile Robson’ın arasına mesafe koymak istedi ama genç teknik adam deneyimli İngiliz teknik adamın saygısını ve sevgisini kazanmayı başardı. Robson Sporting’ten kovulup, Porto’nun başına geçtiği zaman Mourinho’yu da yanında götürdü.


İkili 1996 yılında Barcelon’nın başına geçti. Mourinho’da bu dönemde Katalanca öğrenmeye başladı. Kısa sürede bu dili çözdü. Ailesini Barcelona’ya getirdi. Artık Robson’un basın toplantılarında İspanyolca ve Katalanca çevirileri o yapıyordu.

Robson ile Mourinho’nun taktik anlayışları birbirini tamamlıyordu. İngiliz teknik adam futbolun hücum yönünü ön plana çıkarırken, Mourinho daha fazla defansif yönler üzerinde çalışıyordu. O sezon Barcelona Kupa Galipleri Kupasını kazanmayı başardı.


Robson’ın ayrılmasından sonra Louis van Gaal ile çalışmaya devam etti. Hollandalı teknik adamdan futbolun vicdani yönlerini öğrendi. Oyunculara sayısal yaklaşmanın faydalarını gördü. Bu arada da Barcelona B takımını çalıştırmaya başladı.


Van Gaal ile 2 sezon La Liga şampiyonluğu yaşadıktan sonra Benfica’da Jupp Henyckess’in yardımcısı olarak Portekiz Ligine geri döndü. Fakat Benfica’da Jesualdo Ferreira’nın baş asistan koç olması istendi. Bunun üzerine çılgına dönen Mourinho, Ferreira’yı hedef alarak, “Bu, 30 yıldır eşeklik yapıp da at olmayı başaramayan adamın hikayesidir” dedi.

Bu açıklamadan sadece bir hafta sonra Mourinho eski hocası, Boby Robson’un teklifini kabul ederek Newcastle United’da asistan koçluk görevini teklif etti. 2 sezon sonra Newcsatle’ı ona bırakmayı da teklif etti. Mourinho bu teklifi kabul etmedi.

Benfica’da iyi işler yapmasına rağmen bir türlü beklediği saygıyı göremedi. 2001 yılının Ocak ayında Leiria’dan gelen teklifi kabul etti ve ilk kez tek başına bir takımın hocalığını üstlenmiş olduRobson’ın ayrılmasından sonra Louis van Gaal ile çalışmaya devam etti. Hollandalı teknik adamdan futbolun vicdani yönlerini öğrendi. Oyunculara sayısal yaklaşmanın faydalarını gördü. Bu arada da Barcelona B takımını çalıştırmaya başladı.


Van Gaal ile 2 sezon La Liga şampiyonluğu yaşadıktan sonra Benfica’da Jupp Henyckess’in yardımcısı olarak Portekiz Ligine geri döndü. Fakat Benfica’da Jesualdo Ferreira’nın baş asistan koç olması istendi. Bunun üzerine çılgına dönen Mourinho, Ferreira’yı hedef alarak, “Bu, 30 yıldır eşeklik yapıp da at olmayı başaramayan adamın hikayesidir” dedi.

Bu açıklamadan sadece bir hafta sonra Mourinho eski hocası, Boby Robson’un teklifini kabul ederek Newcastle United’da asistan koçluk görevini teklif etti. 2 sezon sonra Newcsatle’ı ona bırakmayı da teklif etti. Mourinho bu teklifi kabul etmedi.

Benfica’da iyi işler yapmasına rağmen bir türlü beklediği saygıyı göremedi. 2001 yılının Ocak ayında Leiria’dan gelen teklifi kabul etti ve ilk kez tek başına bir takımın hocalığını üstlenmiş oldu

Sadece bir yıl sonra devre arasında Porto’nun başına geçti. 15 maçta 11 galibiyet 2 beraberlik ve 2 mağlubiyet aldı. Göreve devam edip etmeyeceği tartışılırken, o çok iddialı bir çıkış yaptı ve “Gelecek sezon şampiyonuz” diye söz verdi.


Charlton’a kiralık verilen Jorge Costa’yı geri çağırdı. Leiria’dan Nuno Valente ve Derlei’yi, Setubal’dan Paula Ferreira’yı, Boavista’dan Pedro Emanuel’i ve Benfica’nın serbest bıraktığı Jankauskas ve Maniche’yi Porto’ya aldı. Bu sıradan transferlerle şampiyon olunmaz diyenleri büyük bir ders bekliyordu.

Sezon öncesi yapılan kampta Mourinho, tüm idmanları rapor halinde kulübün internet sitesinden yayımlandı. Günde 20 km koştuk, şu kadar egzersiz yaptık diye raporlar yayımlıyordu. Bu Portekiz basını tarafından ‘kendini hala öğretmen’ sanıyor denilerek eleştirildi.

Mourinho’nun amacı ‘Yüksek Basınç’ adını verdiği oyun sistemini futbolcunun kafasına ve bedenlerine yerleştirmekti. Derlei, Maniche ve Deco gibi yıldızlar topla uzak kalıyorlar ama fizik kapasitelerini her gün artıyorlardı. Herşey bilimsel yapılıyordu.

İlk sezonunda sözünü tutan Mourinho, 27 galibiyet 5 berberlik ve 2 mağlubiyetle en yakın rakibi Benfica’nın 11 puan önünde şampiyonluğa ulaşıyordu. 102 puanın 86’sı alınıyordu. Porto’nun 96-97 sezonundaki 85 puanlık rekoru da kırılmış oluyordu. Mourinho’nun Porto’su Portekiz Kupasıyla birlikte, UEFA Kupası’nı da kazanıyordu.

Ertesi sezonun başında Leiria’yı yenerek Portekiz Süper Kupasını kazanıyor fakat UEFA Süper Kupa finalinde Milan’a Shevchenko’nun attığı golle boyun eğiyordu. Şampiyonlar Ligine mükemmel bir başlangıç yapan Porto, önüne geleni deviriyordu. M.United’ı yenip Şampiyonlar Ligini kazandıkları maçtan sonra sonra İngiliz taraftarlar Porto’luları ayakta alkışlıyordu.


Liverpool, Real Madrid ve Chelsea, Mourinho’nun peşindeydi artık. “Liverpool’u herkes ister. Chelsea ise çok para harcadı ama başarı kazanamadı. Çünkü herhangi bir projeleri yok. Roman Abramoviç beni istiyor ama onu emekli edebilirim. Kulübün sadece para işlerine karışır. Büyük başarılar büyük paralarla gelmez. Kaliteli oyuncuları almak için para önemlidir ama aldığınız kaliteli oyuncunun da işe yarayacağı garanti değildir” diyerek, daha göreve başlamadan Chelsea’nin Rus patronunu topa tuttu.


Haziran, 2004’te Chelsea’nin başına geçti. Yılda 4.2 milyon sterlin kazanıyordu. Bu maaş bir yıl sonra 5.2 milyon sterline yükseltilmişti. Bu bir teknik adamın aldığı en yüksek ücretti. Mourinho katıldığı bir basın toplantısında, "Lütfen aldığım parayla ilgili sorular sormayın. Ben Avrupa Şampiyonuyum ve dünyanın en iyi teknik direktörüyüm. Özel birisiyim” diyerek küstah açıklamalar yaptı.

Roman Abramoviç’e 70 milyon sterlin harcattı. Benfica’dan Tiago’ya 10 milyon sterlin, Marsilya’dan Didier Drogba’ya 24 milyon sterlin, PSV’den Kezman’a 5,4 milyon sterlin, Porto’dan eski öğrencileri Ricardo Carvalho’ya 19,8 ve Paulo Ferreira’ya 13,3 milyon sterlin ödettirdi.

Devre arasına girilirken Chelsea, Premier Ligde liderdi. Şampiyonlar Liginden ise elenmişti. Cardiff’te oynanan FA Cup finalinde ise uzatmalarda Liverpool’u 3-2 yenerek kupa kazanılmıştı. Fakat Mourinho, Liverpool’lu taraftarlara orta parmağını göstererek, ortamı germişti.

Sheva’nın gelişi Mourinho ile Abramoviç’in arasını açtı. Rus patron, Ukraynalı forvetin oynatılmasını istiyordu. Mourinho ise 14 maçta 4 gol atabilen Premier Lig tarihinin en pahalı transferi Sheva’yı kulübede oturtuyordu. Abramoviç’in hamlesi İsrailli teknik adam Avraham Grant’ı Mourinho’nun üzerine Futbol Direktörü olarak getirmek oldu.

Chelsea’deki koltuğu Rosenborg ile 1-1 berabere kalınan maçtan sonra sallanmaya başladı. Daha sonra da Chelsea’ye 3 yılda 6 kupa kazandırmasına rağmen görevi bırakmak zorunda kaldı. Onun yerine görevi İsrailli Grant aldı. Grant, Chelsea’yi Premier Lig’de ikinci yaptı.


2 Ocak’ta Roberto Mancini’nin yerine Inter’in başına teknik direktör olarak geçti. Yardımcılığına da İtalyan futbolunun efsane ismi Giuseppe Baresi’yi getirdi. İlk basın toplantısında 3 hafta içinde İtalyanca öğreneceğini iddia ederek İtalyan basın mensuplarını şaşkına çevirdi.


18 yaşındaki İtalyan forvet Mario Balotelli ve genç takımdan Davide Santon’u A takıma çıkararak sürekli bu oyunculara forma şansı verdi. Mourinho’nun ilk Serie A şampiyonluğunda iki oyuncunun da büyük payı oldu.

2009 Mart ayında düzenlediği basın toplantısında medyayı topa tuttu. İtalya Liginde Ancelotti, Spaletti ve Ranieri’nin başırılı gösterilip kendisinin başarısız gösterilmesi üzerine basını, “Entelektüel Fahişeler” diye suçladı.

28 Temmuz 2009’da bir açıklama yapan Mourinho, Alex Ferguson’un koltuğuna aday olduğunu açıkladı. “M.United Ferguson’dan sonra başarılı olmak istiyorsa, onun koltuğuna adayım. Onlar isterse, ben de orada olmak isterim” diye konuştu.

Mourinho’nun çalıştırdığı takımların en büyük özelliği kendi evlerinde yenilmemesi. En son 2002 yılı 23 Şubat’ın da Porto’yu çalıştırırken, kendi sahasında Beira Mar’a 3-2 yenilen Mourinho, o günden bu yana 131 maçtır sahasında yenilmiyor. Mourinho, Porto ile 38, Chelsea ile 60 ve Inter ile 33 maçtır yenilmiyor.
 
En son kupasını 2 hafta önce yeni takımının sahasında  Santiago Barnebau da Bayerni yenerek Şampiyonlar ligi şampiyonu oldu ona göre Dünya kupasından bile önemliydi bu.
 
 

Mourinho Skandalları;
Rumen futbolcu Mutu, Mourinho’yu kendisinin milli takıma gitmesini engellemesi için Chelsea’nin doktorları ile anlaştığını iddia edip, sakat olmadığı halde sakat raporu aldırmak istediğini iddia etti. Mourinho bu iddiaları reddederken, Mutu bir süre sonra kokain kullandığı gerekçesiyle ceza aldı.


2005 Mart’ında Chelsea ile Barcelona arasında oynan maç sonrası hakem Anders Frisk’in, kendilerine düşmanca davrandığını Barcelona’yı kayırdığını iddia etti. Maç sonrası İngiliz taraftarlardan ölüm tehditleri alan Frisk, hakemliği bıraktı. UEFA Hakem Komitesi başkanı Volker Roth ise Mourinho’yu ‘hakem düşmanı’ ilan etti.

2 Haziran 2005’te Arsenal’li Ashley Cole’la illegal yoldan transfer görüşmesi yaptığı için 200 bin sterlin para cezasına çarptırıldı. Aynı suçu işlediği için cezasına Ağustos ayında 75 bin sterlin daha eklendi.

Mourinho, Wenger'in Chelsea hakkında "kendi güvenlerini kaybedebilirler" sözlerinin üzerinde şaşırtıcı bir şekilde "voyeur" yani "dikizci" demişti. Konu ile ilgili açıklama yapan Wenger, Mourinho'nun "haddini aşan saygısız tavırlar" sergilemeye başladığını söyledi. Wenger, Mourinho’yu mahkemeye vermiş, olay sonra tatlıya bağlanmıştı.

Wenger, Chelsea ile oynayacakları bir maç öncesi Mourinho'ya tavsiyede bulunarak; “Jose'nin antipatik tavırları kendine zarar veriyor. Bence daha sakin olmalı ve rakipleriyle ağız dalaşına girmemeli. Çünkü bu kendi takımını geriyor"dedi.

Chelsea-Arsenal kapışması öncesi Mourinho, Wenger'in teknik direktörlük becerilerini alaycı bir anlayışla sorguladı. Bir gazetecinin "Chelsea'nin makine düzeni gibi işleyen mücadeleci oyunu karşısında Arsenal'ın teknik ve pasa dayalı formatını kıskanıyor musunuz?" sorusuna "Bizim gerçeklere dayalı oyun planımız var" diyerek yanıt veren Mourinho şöyle devam etti: "Wenger futbolun gerçeklerini bilmiyor. Bu yüzden Bolton'u yenemiyor. Benim takımım Bolton'la oynadığı üç maçı kazanırken gol yemedi. Fark burada."

Mourinho’nun Chelsea’den gönderilmesine en büyük tepkiyi Wenger, gösterdi. Chelsea’nin, Manchester’ın Ferguson’a tanıdığı şansı, Mourinho’ya tanımadığını dile getirerek, "Üzücü bir durum. Mourinho gerçekten kaliteli bir hocaydı. İstikrara inanan bir hocayım. Futbol adına iyi bir karar olmadı. Chelsea’de iyi bir kadro ele aldı ama takımı çok daha iyi yerlere getirdi. Övgüyü hak ediyor çünkü İngitere’de kazanmak hiç de kolay değil” dedi.

Portekizli ise işsiz olduğu dönemde bile Fransız teknik adama salladı, "Wenger, her şeyi yapıyor ama yıllardır bir kupa kazanamıyor. Wenger'in sahip olduğu genç yetenekler hiç ilerleme kaydedemiyor. Parlamamış genç isimleri pahalıya satın alıp yıldız yapıyor. Bu da ona zaman kazandırıyor" dedi.

Portekizli teknik adam Everton’la oynadıkları maçta rakip takımın futbolcusu Andrew Johnson'ı penaltı kazanmak amacıyla kendisini yere atan bir 'dalgıç' olarak nitelendirmişti. Everton, bu söz üzerine dava açtı. Mourinho özür diledi olay tatlıya bağlandı.

Mourinho’nun, Real Madrid’in başına geçeceğine dair iddia üzerine yapılan bir anket, Real Madrid taraftarının Portekizli teknik adamı kesinlikle takımda görmek istemediğini ortaya çıkardı. Marca gazetesinin yaptığı ankete katılan 13 binden fazla Real Madrid taraftarının yüzde 78’i, Mourinho’nun takımın başına geçmesini istemedi.

Mourinho’yu değerlendiren Fatih Terim, “İtalya’da Ranieri ile kavga etti. İngiltere’de de Alex Ferguson ve Wenger ile kavga ediyordu. Tansiyonu yükselterek şansını artırıyor. Ama asla yenilmez değil” dedi.

Mourinho, 13 Aralık 2009'daki maç sonunda Inter Channel televizyonunun otobüste oyuncularla yaptığı söyleşiye kulak misafiri olan Corriere dello Sport muhabiri Andrea Ramazzotti'ye sinirlenerek, ''Bu o... çocuğunun burada işi ne? Basın salonuna gitsene sen, s.... git!'' demiş ve gazeteciyi kolundan tutarak otobüsten aşağı itmişti. İtalya Futbol Federasyonu, Mourinho'yu, 13 bin euro para cezasına çarptırdı.

Mourinho'nun saha kenarındaki tutumuyla İtalya'da antipati topladığını dile getiren Chelsea’nin İtalyan teknik direktörü Carlo Ancelotti; San Siro’da oynanacak Şampiyonlar Ligi mücadelesinde İtalyan taraftarların Chelsea'ye destekleyeceğini iddia etti. "Inter taraftarı olmayan her İtalyan bizim kazanmamızı istiyor, buna eminim" demişti.

Yaklaşık bir ay önce mafyayla bağlantıları olan bir grubun, Inter Teknik Direktörü Mourinho'nun evini gözlediği ve Como Gölü'nde bulunan villasını soymayı planladıkları ortaya çıktı. Bu olay üzerine Mourinho, güvenlik önlemlerini arttırdı.

Mourinho’yu isteyen ilk Türk takımı F.Bahçe’ydi. 2006 sezonunda F.Bahçe Portekizli teknik adama başd öndürücü bir teklifte bulunmuş ancak Portekizli teknik adam Chelsea ile sözleşmesi devam ettiği bunu kabul etmemişti. Scolari ile de anlaşamayan Sarı-Lacivertliler, sonunda Zico'da karar kılmıştı.

Adnan Polat başkan seçilmden önce Chelsea'den ayrılan Mourinho ile görüşmüş ve kendisinden olumlu yanıt almıştı. Mourinho ile İtalya'da buluşan Polat, Portekizli teknik adama yıllık 3 milyon euro teklif etmişti. Mourinho bir kaç gün sonra Polat'ı telefonla aradı ve “Eşim Türkiye'ye gelmek istemiyor. Nazik teklifiniz için teşekkür ederim” diyerek teklifi geri çevirdi.

Mourinho'ya, Milan ile oynadıkları derbi maçının ardından basına yaptığı ''Bizi durdurmak için her şey yapıldı. Şampiyonluğu bize bu kadar erken bırakmayacaklarını fark ettim'' sözleri yüzünden 18 bin Avro ceza almıştı.

Kanserli çocuklara katkıda bulunan CLIC Sargent’in üyesi oldu Mourinho, “Çocukları bu amansız hastalıkla savaşırken görmek, beni her zaman etkilemiştir. Onların cesareti ve kararlılıklarını alkışlıyorum. CLIC Sargent’i destekliyorum ve her çocuğa kanserle savaşlarında yardım etmek istiyorum'' şeklinde konuşmuştu.

Mourinho ve Chelsea oyuncularının da yer aldığı organizasyonda, yardımseverler thesmileshop.co.uk adresine girerek istedikleri hediyeyi katalogdan seçerek, bu kampanyaya katkıda da bulundu. Mourinho’nun ünlü paltosu açık artırmada 22 bin sterline satıldı.

Teknik direktörlük Karnesi;
2003 : UEFA tarafından avrupa'nın en iyi teknik direktörü ödülü[1]

2004 : Portekiz Kupası finalisti, IFFHS tarafından dünya'nın en iyi teknik direktörü ödülü, UEFA tarafından avrupa'nın en iyi teknik direktörü ödülü[1]

2005 : IFFHS tarafından dünya'nın en iyi teknik direktörü ödülü, UEFA tarafından avrupa'nın en iyi teknik direktörü ödülü[1]
2006 : Premier Lig'in en iyi teknik direktörü ödülü.
2007 : Premier Lig 2.'si.
2010 : Serie A 1.'si , İtalya Kupası şampiyonu , Şampiyonlar Ligi şampiyonu
İki ayrı takımda Şampiyonlar Ligi'ni kazanan 3. teknik direktör.

İĞNEADAYI TANIYALIM.

Huzurlu bir tatil cenneti; İğneada

Karadeniz kıyısında 20 km uzunlukta geniş bir kumsala sahip olan İğneada koruma altındaki yedi gölü, zengin doğası oksijen çadırından farksız havası ve bünyesinde sakladığı sürprizlerle yatırımcılar için çok cazip bir belde.


Denizle ormanın kucaklaştığı Batı Karadeniz incisi İğneada sınırları içinde yer alan gölleri, oksijen çadırından farksız havası, leziz balıkları ve kolay ulaşımı ile doğaseverlerin gözbebeği. 20 km. uzunlukta geniş bir kumsala sahip olan İğneada koruma altındaki yedi gölü, zengin doğası ve bünyesinde sakladığı sürprizlerle yatırımcıları kendisine çekiyor.



Şimdi Karadeniz'e, yemyeşil orman denizini geçip sahile yaklaşıyoruz. Evliya Çelebi ünlü Seyahatname'sinin 501. sayfasında Fatih'in akıncılarından İne Atlı Gazi'nin fethettiği bir belde harap, yıkılmış kalesi içinde odunculukla geçinen Rumlar yaşarmış diye yazmış. Bulgaristan sınırına 12 km. uzaklıktaki Kırklareli'ne bağlı İğneada dünden bugüne hem doğasını korumuş hem de villalarla, kooperatiflere kucak açmış. Yedigöller Milli Parkı ile rekabet edecek güzellikteki bölgede Erikli-Mert-Hamam-Pedina-Saka-Sülüklü ve Ramana isimleriyle anılan yedi göl bulunuyor. Sazan, kızılkanat, kefal, levrek, ilerya gibi balık çeşitlerinin yaşadığı göller koruma altında.



20 km. uzunluğundaki kumsalda yürüyüş yapmak, sezonda denize girmek ise bir başka keyif sayılıyor. MTA tarafından yapılan araştırmada içinde altın zerrecikleri bulunan kumsalda, ekonomik olmadığı gerekçesiyle üretimden vazgeçilmiş. Denizle orman havasını teneffüs ederek yürüyüşe çıkanlar stres atarken aynı kumsalda dalgaların taşıdığı deniz kabuklarını da topluyorlar. Haziran-Eylül ayları arasında çok sayıda ziyaretçinin yaz tatilini geçirdiği İğneada, kış aylarında da haftasonu kentten kaçanların huzur sığınağı olarak kabul ediliyor.



Tipik Karadeniz sahillerinin aksine yaz aylarında sakin ve dalgasız deniz doğal liman olarak kuzey rüzgarlarına kapalı 150 metre sığ denizin yanısıra 3. ve 4. zamanın başlarında çevredeki dağlardan nehirler aracılığıyla gelen alüvyonların Rapana sırtı arası ile Limanköy Platosu'nun önündeki körfez doldurmasıyla bölge bu şekilde göller cennetine dönüşmüş. Yabani hayvanlar ve kuşlar için doğal barınak olan göllerin bir bölümü sazlıklarla kaplı. Özellikle Hamam ve Pedine gölleri Bulgaristan, Rusya, Tuna Nehri deltasından gelen kuğu, yabanördeği gibi göçmen kuşlara evsahipliği yapıyor.




Bulgaristan tarafından gelen tekneleri ilk karşılayan deniz feneri, Liman Baba Türbesi'ni görebilirsiniz. Bulgar hududunu oluşturan üç metre enindeki Rezve Deresi kıyısına kurulu Beğendik Köyü, Atatürk Örnek Köyü olarak yapılmış. İğneada'ya 13 km. uzaklıktaki köy geziniz için Hudut Karakol Komutanlığı'ndan izin gerekiyor.



Nasıl Gidebilirim?


İğneada'ya toplu taşıma aracı olan otobüslerle veya kendi otonuzla gidebilirsiniz.
Toplu taşıma
Berk Turizm & Görkey Turizmin otobüsleri günde 4 veya yazın ek seferler ile 6 sefer düzenlemektedir İstanbul-İğneada arasından.
Sabah 07:00 - 09:30 - 13:00 - 15:30 da İstanbul'dan kalkıp takriben 5 saat süren bir yolculuktan sonra İğneada'ya ulaşmaktasınız.
Gidiş istikameti; İstanbul - Silivri - Çorlu - Lüleburgaz - Pınarhisar - Demirköy ve İĞNEADA.
Dönüş hareket saatleride gidiş ile hemen hemen aynı saatlerdedir.
Yazın yoğunluğa göre ek seferler koyularak İğneada - Lüleburgaz - İstanbul (otobandan) arası 4 saat gibi bir sürede ulaşım sağlanmaktadır.
Berk Turizm & Görkey Turizm Telefonları

İğneada : 0 288 6922038

Kırklareli : 0 288 2141886

İstanbul : 0 212 6580165


Özel aracınızla
* Benimde en çok kullandığım istikamet otobandan İstanbul - Saray - Vize - Poyralı - Demirköy ve İğneada.

Otobandan ilk Çerkezköy sapağından giriyorsunuz ve Saraya kadar otobandan daha güzel bir yoldan devam ediyorsunuz. Saray'dan geçip Vize-Poyralı'dan sonra İğneada istikametine sapıyorsunuz. Takriben 3 saat sürüyor.
- İstanbul - Lüleburgaz - Poyralı - Demirköy - İğneada
Bu yol diğerine göre sürenizi 30 dk kadar uzatır. Hem 30-40 km daha fazla yol yapmış olursunuz.
Uyarı : Poyralıdan sonra yollar çok dar ve çok virajlıdır. Karaman diye adlandırdığımız Yıldız Dağları'nda ise yollar çok daha tehlikeli bir hal almaktadır. Dikkatli olmanızı öneririz.


 

Konaklama

İğneada Resort Hotel & Spa
Tel : + 90 288 692 20 20
Fax : + 90 288 692 20 60
E-Mail : info@igneadaresort.com